Cumhurbaşkanını dinle 'kadına şiddeti' anla!
Fotoğraf: Envato
Bugün 25 Kasım; Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü!
Bugün kadınlar dünyanın her yerinde sokaklara çıkarak, salonları doldurarak, kadına yönelik şiddeti lanetliyor, şiddete kaynaklık eden sisteme karşı, bu şiddetin dayanağı olan gelenek, görenek, ahlak, inançsal,… şiddeti çoğunluk gözünde meşrulaştıran değerlere karşı mücadele çağrısı yapıyor.
Bugün Türkiye’nin her yanında da her düşünceden kadınlar, kadın örgütleri sürekli artan kadın cinayetleri, ev içi şiddet, çalışma hayatının olağan unsuru gibi gösterilen mobbinge karşı mücadele için bir kez de “25 Kasım” dolayısıyla seslerini yükseltiyor; nasıl bir mücadele yürüteceklerini konuşuyor, tartışıyor.
Kadın için böyle anlamı olan bir günün arifesinde, KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği)’nin düzenlediği “Kadın ve Adalet Zirvesi”nde kürsüye çıktı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bu sefer de “adaleti” kadınlar için yorumladı ve “Adil olan kadınla erkeğin eşit olması değil kadınla erkeğin eşdeğer olmasıdır” dedi. Sanki kadın erkek eşitliğinden söz edenler “eşitlik”ten söz edenler, “biyolojik eşitlik”ten söz ediyormuş gibi!
Oysa burada sözü edilen eşitlik, “toplumsal bakımından kadının erkekle eşit olması”dır. Ki, Cumhurbaşkanının üstünü örtmek istediği de budur.
Onca yasa, hukuk, adalet üstüne danışmanlarının toparladığı anlaşılan içi boş laf kalabalığından sonra Cumhurbaşkanı bildiği konuya geldi! Ve İslam’ın kadına “iki makam” sunduğunu; birincisinde “kadını anne olarak” bu dünyada yücelttiğini, “Cenneti de annelerin ayağının altına sererek” (öbür dünyada) onurlandırdığını söyledi. Böylece Cumhurbaşkanının, “Dünya Kadına Şiddetle Mücadele Günü”nde kadınlara çağrısı; “Anne olun ki, İslam’ın iki dünyada da kadına sunduğu yüce makamlara oturun!” oldu.
Cumhurbaşkanı, kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için tek çözüm olarak da, dini değerlerin, inancın güçlendirilmesine vurgu yaptı.
Böylece Cumhurbaşkanı bir kez daha kadınları katletmeye varan şiddetin hem kaynağını hem de nedenini sakladı. Sanki bu ülkede her yıl onlarca kadın katledilmiyormuş, yüzlerce kadın tecavüz ve tacize uğramıyor, sanki bu ülkede kadınlar şiddeti aile içinde yaşamıyorlarmış,… sanki bu şiddet gören kadınların büyük bir çoğunluğu “anne kadın” değilmiş gibi Cumhurbaşkanı, “eşit hak” mücadelesi veren kadınları suçladı.
Doğrusu Cumhurbaşkanını dinleyince bu ülkede kadınları katletmeye varan şiddetin, onca tepkiye karşın, onca “önlem alıyoruz” propagandasına karşın neden önlenemez biçimde yükseldiğini anlıyoruz.
Aslına bakılırsa Türkiye’de kadına yönelik şiddet öylesine yaygın ve infial uyandırıcı yöntemlerle sürdürülüyor ki, 25 Kasım günü dışında, yılın geri kalan 364 günü içinde kadına yönelik şiddet gündemde üst sıralardaki yerini koruyor. Ama bütün bunların ötesinde de 25 Kasım’da elbette bir muhasebe günü, mücadeleyi yaygınlaştırma ve ortaklaşma sorunlarının tartışıldığı, kadınların çığlıklarını duymamakta ısrar edenlere bile duyurmak için seslerini daha bir yükseltmelerinin vesilesi olan bir gün olarak önem kazanıyor.
Nitekim kadın örgütlerinin topladığı verilere göre son bir yılda 189 kadın katledilmiş, 179 kadın ve kız çocuğu tecavüze uğramıştır!
Ne hükümetin son icadı “panik butonları” ne Aile Bakanlığı’nın “yatıştırıcı” uygulamaları, ne de vaizlerin, din görevlilerinin aile ve “anne kadının kutsallığı” üstüne vaazları cinayetlerin, şiddetin tırmanışının önünü kesemiyor.
Evet kadınlar hakları için daha çok ve daha kitlesel sokaklara çıkıyor; gerek sendikal, gerek siyasal, gerekse sosyal alanda eskisiyle kıyaslanamayacak biçimde mücadelenin ön saflarına geçiyor ama kadına yönelik şiddet azalmıyor, artıyor. Hükümet cenahı, politikacısıyla, ulemasıyla, kadın kuruluşlarıyla açıkça değilse de “Kadınlar mücadele ettiği, erkeğe asi olduğu için şiddet de artıyor. Ayaklarını kırıp kocasının dizinin dibinde otursa şiddet de olmaz” diyor; kadını, “evin içine”, “evinin kadını olmaya” çağırıyor.
Dün Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha dile getirilen AKP iktidarının kadınları muhafazakar toplumun temeli yapma planı, kadına yönelik şiddetin artışının başlıca nedeni olarak ortadadır.
Bu yüzden kadınların ucuz emek nesnesi olmaktan çıkarılması ve kadını muhafazakar toplumun temeli yapma planlarına karşı durma mücadelesiyle birleşmeyen bir kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin başarılması olanaksızdır.
Cumhurbaşkanının yukarıda sözünü ettiğimiz konuşmasındaki içerik bunu açıkça göstermektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00